Seyahat Sürecinizi Kolaylaştıracak Birtakım İpuçları

Yıllardır bu kadar seyahat etmemizin, hatta seyahat etmeyi bir meslek haline getirmemizin ardından elbette bizim de seyahat süreçlerimizi daha kolay hale getirecek birtakım teknik ve seyahat ipuçları / önerilerimiz birikmiş bulunuyor… Genel olarak birçok şeye üşenme eğilimi olan insanlar olarak söz konusu seyahat oldu mu resmen beynimizde yeni bir karakter açılıyor ve dünyanın en üşenmeyen, en aktif, en hevesli insanlarına dönüşüyoruz ve galiba bunda artık seyahat etmenin rutinimizin, bizim hayat düzenimizin bir parçası haline gelmiş olmasının da etkisi var; seyahatteyken ne yapmamız ve ne yapmamamız gerektiğini çok iyi biliyoruz. 🙂 Aslında özellikle uzun bir uçuş ve evden uzun süreler uzak kalma durumları söz konusuysa bazı açılardan insanı zorlayabilen, hatta yer yer bunaltabilen bir süreç olan yolculuk sürecini biraz olsun kolaylaştıran ve seyahate çıktığımızda bulunduğumuz şehirdeki günlerimizi daha rahat, daha “evde gibi” geçirmemizi sağlayan seyahat ipuçları ve önerilerimizden bazılarını sizin için aşağıda derledik.

-Gideceğiniz ülkeye özel olarak orada yanınızda götürmeniz gereken kritik şeyleri tespit edin.

Çok basit bir öneri gibi gelebilir, ancak aslında seyahat ettiğiniz ülkede rahat etmenizi, geziye +1 önde başlamanızı sağlayacak en önemli detay bu. Ne gibi şeyleri kast ediyoruz? Örneğin Londra ya da New York gibi bir şehre gidecekseniz prizlerimiz aynı değil ve yanınıza dönüştürücü almanız gerekiyor. Gittiğiniz gibi telefonunuzu şarj edemediğinizi düşünebiliyor musunuz? Biz düşünemiyoruz…. Ya da Tayland, Bali benzeri tropik noktalara gidecekseniz yanınıza sinek ilacı, koruyucu gibi şeyler almayı unutmak (sonra oralardan daha güçlüsünü edinmek de gerekebiliyor o ayrı mesele) daha ilk günden gezinizi zehir edebilir, destinasyona özel tespitlerde bulunmak önemli. Özetle sizde hali hazırda var olan ya da ülkenizdeyken kolaylıkla edinebileceğiniz ve oradaki sürenizde mutlaka ihtiyacınız olacak şeyleri gideceğiniz yere göre spesifik olarak araştırmaya çalışın.

-Gideceğiniz şehirde nakit kullanımının yaygın olup olmadığını tespit edin.

Son zamanlarda özellikle Avrupa şehirlerinde yaygınlaşan bir durum; artık Amsterdam, Londra gibi şehirlerde pek çok mekanın nakit kabul etmemesi. Yani ben hazırlıklıyım, yeteri kadar parayı yanıma aldım diye düşünerek gittiğiniz bir şehirde bir anda kendinizi hiçbir şey alamadığınız, paranızı kabul ettiremediğiniz bir halde bulabilirsiniz. Almanya gibi ülkelerde ise hala “Cash is King” yani çoğunlukla nakit tercih ediyorlar. Fakat buralarda da genellikle 100 Euro gibi paralar çok yüksek miktar kabul edilip “sahte” olabileceği şüphesiyle de reddedilebiliyor, yani nakit kullanımının yaygın olduğu bir şehre gidiyorsanız da biraz daha küçük miktarlarda harcayabileceğiniz şekilde nakit almakta fayda var. Özetle her nereye gidecekseniz yanınızda nakit götürmek mi yoksa kredi kartınıza sırtınızı yaslamak mı daha mantıklı, 10-20 euro gibi daha küçük kabul edilen banknotları götürmek mi daha doğru, bunları kontrol etmek iyi bir fikir.

-Kalacağınız ev ya da otelin check in, check out kurallarına bakın.

Bu durum bizim açımızdan o kadar önemli ki, bazen kalacağımız yere bile buna göre karar veriyoruz. Neden derseniz şöyle açıklayalım; Eğer uçuş saatimiz kalacağımız yerin check in saati ile hiç uyuşmuyorsa ve şehre erkenden ulaşmamıza rağmen bavullarımızla orta yerde kalacaksak ya da otelden erkenden çıkış yapmamızı istiyorlarsa ve yine bavul derdiyle uğraşacaksak bu durum hiç de işimize gelmiyor. Eğer bu saatler bize uymuyorsa ya otele mesaj atıyor ve önceden erken giriş ya da geç çıkış yapabilir miyiz diye ricada bulunuyoruz (birçok otel müsaitlik durumlarına göre buna olumlu dönüş yapabiliyor, çekinmeyin) ya da bu mümkün değilse bavullarımızı bırakabileceğimiz bir “bavul odaları” var mı diye soruyoruz. Özellikle ev, Airbnb gibi yerlerde kalıyorsanız bavul bırakacak yer olmaması tat kaçırıcı olabiliyor. Böyle bir duruma düşecek olursanız da pek çok şehirde yer alan ve belli bir ücret karşılığı bavulunuzu belli süreler bir yere bırakmanızı sağlayan sistemlerden faydalanabilirsiniz. Bu gibi seçeneklerinizi önceden belirlerseniz bilmediğiniz bir şehirde saatlerce bavulunuzla dolaşmak durumunda kalmazsınız.

-Bavulda kırışıp mahvolan kıyafetleriniz için yanınıza Philips Buharlı Düzleştirici’yi almayı unutmayın.

Gittiğimiz ülkenin mutfağını tanımayı, iyi restoranlarda yemek yemeyi, güzel mekanlarında vakit geçirmeyi seven insanlar olarak koca bavullarımızla gittiğimiz şehirlerde bavulun içine nasıl yerleştirirsek yerleştirelim kırışan kıyafetlerimiz için gezilerimizde yanımıza Philips Buharlı Düzleştirici 5000’i de alıyoruz. Özellikle “dress code”u olan ve daha şık giyinilmesi beklenen restoranlarda ya da Instagram için fotoğraf çektirme hevesiyle çıktığımız günlerde kıyafetlerimizin perişanlık içinde görünmemesi bizim için değerli, sonra bizimle dalga geçiyorsunuz bunu da buradan hatırlatırım…. 35 saniye içinde kullanıma hazır hale gelmesi ve kompaktlığı, hafifliği ile seyahatlerde taşıması çok pratik bir ürün olduğu için bavulumuzun favori parçalarından birine dönüştü. Ayrıca ütülenebilen tüm kumaşlarda sıfır yanık garantisi sunması ve kullanım kolaylığı sebebiyle geleneksel ütülere kıyasla çok daha rahat olduğu için bu ürünü sırf seyahatlerde değil günlük yaşamımızda bile kullanmaya yöneldik. Özetle Philips Buharlı Düzleştirici buruşan ve bavuldan çıkarıp giydiğinizde evde bavulunuzu hazırlarken hayal ettiğiniz gibi görünmeyen kıyafetleriniz için tam bir kurtarıcı.

-Denemeyi çok istediğiniz restoranların rezervasyonlarını çok önceden yapın.

Restoranlardan konu açmışken, bu detayı da atlamayalım. Özellikle bazı Avrupa şehirlerinde (kuzeye gittikçe planlı olma seviyesi artıyor diyelim) insanlar planlı programlı olmayı, haftalar önceden yemek planları yapmayı çok seviyorlar. Birçok ülkede bizde olduğu kadar spontane planlar bizdeki kadar yaygın değil, aksine 3 ay sonrasına arkadaşlarla takvim üzerinden randevulaşma durumu çok daha yaygın. Hal böyle olunca çok turistik olmayan bir şehirde bile iyi ya da son zamanlarda açılmış popüler olan restoranlarda yer bulmak çok güç olabiliyor. Şöyle söyleyelim; eğer gerçekten çok popüler ya da sevilen bir restoranda yer ayırtmak istiyorsanız, özellikle Michelin yıldızlı ya da ünlü bir şefe sahip bir restoran ise bazen 7-8 ay önceden bekleme listelerine girmek bile gerekebiliyor. Bunu göz önünde bulundurarak gerçekten gitmeyi çok önemsediğiniz bir restoran söz konusuysa uzun süre önceden rezervasyon yapmayı ihmal etmeyin. İnanmıyorsanız Osteria Francescana’nın rezervasyon sayfasına bi’ girip bakabilirsiniz…

-Özellikle çok turistik şehirler için telefonunuzu boynunuza asacağınız bir askı edinin.

Bunu yapmamak için çok savaş verdik, çünkü açıkçası pek de konforlu bir şey olduğunu söyleyemeyeceğiz ama telefonunuzu çaldırmaktan iyidir? Özellikle turistik şehirlerde elbette her zaman hırsızlık durumları yaşanıyordu, ancak son yıllarda maalesef bu konu, özellikle de telefon hırsızlığı zirve yaptı. Bu sebeple telefonumuzu boynumuza asabileceğimiz ya da bileğimize dolayabileceğimiz birer telefon askısı edindik ve son birkaç gezimizde telefonlarımızı hep bu şekilde kullandık. Haritaya bakarken ya da fotoğraf çekerken sürekli tedirgin hissetmekten daha iyidir diye düşünüyoruz.

-Arabayla seyahat edeceğiniz bir geziyse ehliyetiniz o ülkede geçerli mi kontrol edin.

Çoğu kişinin gözden kaçırabildiği ve sonrasında daha gezinin başından insanın tadını kaçırabilen yaygın bir durum… Bizim de Japonya gezimizde başımıza gelip çok keyfimizi kaçırmış, arabayla Japonya’da road trip yapma hayallerimiz ışık hızında suya düşmüştü. Nasıl olsa ehliyetlerimiz uluslararası ehliyet diye düşünerek bu konunun hiç üstünde durmadık, ancak meğer Japonya’da bizim Türk ehliyetleri geçerli değilmiş? Dolayısıyla eğer “road trip” planınızın olduğu bir geziye çıkıyorsanız mutlaka ehliyetinizin o ülkede geçerli olup olmadığını kontrol edin ve planlarınız suya düşmesin.

-Alışveriş yapmak niyetindeyseniz çantanıza bez bir yedek valiz atın.

Yıllardır sürdürdüğümüz bir geleneğimiz, geziler için, özellikle de alışveriş yapma potansiyelimizi yüksek gördüğümüz ülkeler için yanımıza “yedek valiz” almak. Bu yedek valiz, yanımızda götürdüğümüz normal valizimizin içine sığacak, ağır olmayan bez bir valiz oluyor ve şayet bavulumuz kilo sınırını geçecek gibi olursa bu yedek valizi devreye sokuyoruz. Bu şekilde bez olan valizi kabin bagajı olarak yanımıza aldığımız için ekstra bir ücret ödememiz gerekmiyor. 🙂

-Havaalanından evinize/otelinize nasıl ulaşacağınızı önceden tespit edin.

Biz bu işe hiçbir zaman “gidince çözeriz yaa” diye bakamıyoruz, çünkü gittiğimiz şehre göre bazen tren, bazen metro ve hatta kaç kişi olduğumuza göre bazen taksi ya da Uber, Bolt gibi uygulamalar çok daha makul ücretlere denk gelebiliyor. Yani otomatik olarak “toplu taşıma daha uygun fiyatlıdır” diye düşünmek özellikle 3,4 kişilik bir arkadaş grubuysanız aslında pek de doğru olmayabiliyor. Bu sebeple merkeze ulaşmak için hangi yöntemin daha mantıklı olduğunu önceden tespit etmek kesinlikle işe yarıyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir