Demek ki neymiş, bir şehre hangi mevsimde gittiğimizin gerçekten çok ama ÇOK büyük bir önemi varmış. Çünkü benim daha önce gittiğim Kopenhag ile bu Kopenhag gerçekten de aynı Kopenhag mı? Kopenhag deyince aklımda canlanan yer ile bu Kopenhag gezisi ardından aklımda canlanan Kopenhag nasıl birbirinden bu kadar farklı oluyor? Hemen cevabını yapıştırayım, mevsimlerden yaz olduğu için bu kadar farklı oluyor… Gerçekten de bir kuzey ülkesine kişisel ideal hava durumu tercihim olan 22-23 derecelerin bu kadar yakışacağını ben de yaşamadan bilemezdim. Daha önce 2 kez ziyaret etme imkanımın olduğu Kopenhag ile bağım öyle bir kuvvetlendi ki, bundan sonra bütün yazlarım “Danish Summer” formatında geçsin istiyorum. Şehirde yaz dediğin böyle bir şey olmalı, benim hayalimdeki şehir yazı İŞTE TAM DA BU diye bağırmak istiyorum. Kopenhag, seni çok seviyorum…… (ama yazın daha çok)

Kuzey ülkesi olarak bilinen bir şehirde güneşin açmasıyla birlikte oluşan sonsuz festival havasına şahit olabilmenizi gerçekten çok isterim. O acayip cool şehir cool havasını korumaya devam ediyor etmesine ama, üstüne güzel havanın tadını çıkarmak ve eğlenmek için kendini sokaklara atan ve özünde mesafeli insanlar olmaları ile ünlenmiş kuzeyli insanların hiç de tahmin edemeyeceğiniz coşkusu ekleniyor, ortaya hiç beklemediğiniz manzaralar çıkıyor. Heee diyorsunuz bu adamların sürekli “dünyanın en mutlu insanları” ya da bu şehrin cart curt “dünyanın en mutlu şehri” seçilmesinin bir sebebi varmış, zaten şu ortamda ve koşullarda nasıl mutlu olunmasın? Parklarda uzanmış bikinisiyle güneşlenenler, liman tarafında, kanal kenarlarında, şehrin göbeğinde yüzen, aylaklık edenler, sokaklardan, mekanlardan yükselen müzik ve kahkaha sesleri, gece 11’e kadar kararmayan hava ve pembe gün batımları derken ortaya resmen sonsuz bir festival ortamı çıkıyor. Tabii bu yüksek medeniyet seviyesi, kaliteli yemekler ve şehrin görsel çekiciliği ile birleşince bir turist olarak adeta mest oluyorsunuz, şehirde bırakın günler, haftalarınızı geçiresiniz geliyor.

Çok etkilenerek ve aşırı doz medeniyetten başım dönerek ayrıldığım Kopenhag ile ilgili daha önce yazmış olduğumuz bir Kopenhag Gezi Rehberi içeriğimiz mevcut, ona mutlaka şöyle bi’ göz atmanızı öneririm, aşağıda önereceklerimizle ortaya karışık bir rota oluşturursunuz. Ayrıca Instagram sayfamızda da Kopenhag ile ilgili yaz ve kış ayrımı olacak şekilde iki farklı “sabit story” bölümü mevcut, onlardan da Kopenhag’ın iki farklı halini izleyebilir, bahsedeceğimiz yerleri oradan da gezip fikir edinebilirsiniz.
Şimdi izninizle 3. Kopenhag seferimizin ardından Kopenhag Gezisi notlarımıza geçiş yapıyorum.

Kopenhag Gezisi Notları: Kopenhag’da Nerede Kalınır?
Öncelikle sizi baştan rahatlatalım, Kopenhag yürümeye inanılmaz elverişli bir şehir olduğu için ve toplu taşıma sistemi de gayet gelişmiş olduğundan zaten Kopenhag gezisi boyunca konaklamak için seçeceğiniz herhangi bir otel/ev sizi çok da zor duruma sokacak bir bölgede olamaz. Biz bu Kopenhag gezisi için şu oteli tercih ettik ve kararımızdan çok memnunuz. Havaalanından merkeze ulaşınca otelin 200m falan uzaklıkta kalması, birçok noktaya yürümeye uygun konumu, odamızın beklediğimizin çok üstünde bir güzellikte çıkması ve erken check in yapabilmemize olanak tanımaları bazı olumlu yönleri. Yani hazıra konmak isterseniz direkt bizim otele yönelebilirsiniz, gayet güzeldi, ama olur da yer bulamazsanız falan da şu bölge içinde kalıyor, direkt o bölgede kendi zevkinize göre booking araması yapabileceğiniz şekilde linkledim. Kaldığımız bölge akşam çıkıp bi’ şeyler içelim/yiyelim dediğinizde etrafınızda “hip” restoranların, sevilen mekanların olduğu, yerlisinin de vakit geçirdiği, bir seviye daha az turistik bir bölge, dolayısıyla bu anlamda da güzel keşifler yapabilirsiniz, aşağıda size bu civarda kalan mekanlar da önereceğiz.

Bizim kaldığımız bölge tam olarak merkezde kalmıyor, eğer tam olarak şehrin göbeğinde, ne bilelim bayağı buranın Sultanahmet’inde falan kalayım diyorsanız o zaman şu bölgede kalmayı değerlendirebilirsiniz, turistsiniz, hakkınızdır, sadece bu civarda fiyatların bir seviye daha yüksek olabileceği aklınızın bir köşesinde dursun. Biraz daha alternatif ve lokal hissetirecek bir bölge isterseniz de şu tarafları değerlendirebilirsiniz. Dediğimiz gibi zaten her nerede kalırsanız kalın yürüyerek ya da toplu taşıma ile çözemeyeceğiniz bir şey yok, burası ulaşım açısından çok rahat bir şehir. Yani tamamen keyfinize ve bütçenize göre bir tercihte bulunabilirsiniz, hangi oteli seçtiyseniz metro/tren/otobüs üçlüsünden birinin durağına yakın olup olmadığını bi’ kontrol etseniz yeter.

Kopenhag Gezisi Notları: Kopenhag’da Ulaşım
Kopenhag gezisi = yürüyerek gezme, gün sonunda kaç adım attığınıza bakıp şaşırma gezisi. Şehir çok güzel, çok estetik, hiç beklemediğiniz sokaktan çok güzel bir bina, çok güzel bir detay önünüze çıkıveriyor, bol bol yürümeden size özel keşiflerde bulunmanız, kafanızda kendi Kopenhag’ınızı oluşturmanız imkansız. Ancak herkesin buraya yaz aylarında gitmeyeceğini göz önünde bulundurarak şunu da düşünmek gerekiyor; Buranın kötü havası fena, rüzgarı insanı havalandıran türden oluyor… Son Kopenhag gezisi boyunca günlük güneşlik havada sokaklarda tişörtümle gezebildiğime şok olurken bir anda bastıran çılgın yağmurla birlikte “bu şehirde aslında çoğunlukla böyleydi di mi ya” aydınlanmasını yaşadım ve kış günlerinde aynı sokaklarda yürümeye çalışırken verdiğim mücadeleyi hatırladım. Dolayısıyla özellikle zorlu hava koşullarında tabii ki toplu taşıma kullanmak da iyi bir çözüm.

Şehirde metro, tren, otobüs aklınıza ne geliyorsa her birini kullanabilirsiniz. Yeter ki bilet almamazlık etmeyin, çünkü sık sık bilet kontrolü yapılıyor ve ceza kesiliyor. Otobüs biletinizi nakit olarak otobüsün içinde şoföre ödeyebiliyorsunuz, metro ve tren için ise istasyonlarda sağda solda bol bol göreceğiniz bilet makinelerinden kredi kartınızı kullanarak bilet almak gayet pratik. Yolunuzu bulmak için Google’dan gitmek istediğiniz noktaya yol tarifi alın, o zaten size hangi toplu taşıma aracının kaç numaralı hattı ile gideceğinizi, hangi durakta ineceğinizi falan hepsini söyleyecek.
Son olarak bisiklet konusundan da bahsetmeden geçmeyelim, çünkü biliyoruz ki Kopenhag’a giden pek çok turist burada bisiklet ile ulaşım sağlamaya da hevesleniyor. Biz şahsen İstanbul koşullarında bisiklet kullanımı hobinin ötesine geçememiş insanlar olarak bu çılgın bisiklet trafiğinde ulaşım için bisiklet kullanmayı mantıklı bulmuyoruz. Neden biliyor musunuz? Çünkü burada ADAMI BİÇERLER…. Bisiklet bu insanların eli ayağı, bir uzvu olmuş arkadaşlar, o sakin, huzurlu, kibar insanlar bisiklet kullanırken adeta birer DOBLOLUYA dönüşüyor ve önlerine çıkan herkesi ve her şeyi yok etmek isteyen birer ölüm makinesi gibi davranmaya başlıyorlar??? Bisiklet burada bir eğlence değil bir ulaşım aracı, kendine özel bir trafiği var ve bu trafiğe alışkın olmayan, şehir içinde bisiklet kullanmanın kurallarını bilmeyen turistlere de tahammül seviyeleri oldukça düşük, sizi bisikletten indirip şöyle bi tokatlasalar şaşırmazsınız resmen. Dolayısıyla bizce bisiklet konusunda kendinize çok güvenmiyorsanız o işe hiç girmeyin deriz, yine de karar sizin… Olur da az bisiklet bilgisiyle o trafiğe karışacak olursanız dönüşte bir Danimarkalı ile küfürleşmek nasıl oluyormuş bize de anlatırsınız, o da bir deneyimdir…

Kopenhag Havalimanı’ndan şehir merkezine ulaşmak konusunda da her şeyin çok hızlı ve pratik şekilde ilerlediğini göreceksiniz. Havaalanının içinde sizi metro ya da trene doğru yönlendiren tabelalar var, onları takip ederek otelinize hangi istasyonun daha yakın olduğuna göre kullanacağınız toplu taşıma aracını tespit edin. Kırmızı bilet makinelerinden biletinizi alın, bu noktada kafanız karışırsa da etraftaki görevlilere nereye gideceğinizi söyleyerek/haritadan göstererek tam olarak hangi bileti almanız gerektiği konusunda yardım alabilirsiniz. Örneğin biz ana tren istasyonuna gideceğimiz için “Kobenhavn H” seçeneğini seçerek biletimizi aldık, benim gibi panik olmaya müsait bireyler için bir şehrin toplu taşıma sistemini henüz tam çözmemişken bu kısımlar biraz kafa karıştırıcı gelebildiği için örneklendirmeye çalıştım.

Kopenhag Gezisi Notları: Kopenhag’da Gezilecek Yerler / Bu Gezide Neler Yaptık?
Şehri 3. kez ziyaret ediyor olmanın da verdiği rahatlıkla bu sefer Kopenhag’da çok daha sakin, çok daha telaşsız vakit geçirdik. Ama asıl her şeyi değiştiren şey şehri daha önce ziyaret etmiş olmamızdan çok şehri ilk kez yaz aylarında ziyaret ediyor oluşumuzdu. Girişte de bahsettiğimiz gibi, yaz Kopenhag’ı ve kış Kopenhag’ı arasında dağlar kadar fark var ve bu şehirde bulunacağınız aktiviteleri de neredeyse tamamen değiştiriyor. Herkes sokaklarda, parklarda, su kenarında uzanmış güneşlenirken ve içeceğini yudumlarken sizin gidip 3 tane müze gezesiniz, kapalı alanlarda vakit geçiresiniz gelmiyor mesela, şehrin sunduğu o harika ortamın bir parçası olmak istiyorsunuz. Biz de tam olarak böyle yaptık, yedik, içtik, bir kuzey ülkesinde güneşin tadını çıkardık, parkları, sokakları, kararmak bilmeyen havayı değerlendirdik ve şimdi Kopenhag’ı normalde olduğundan çok çok daha fazla seviyoruz. Yine de itiraf etmeliyim ki bu gezide hiçbir müze ziyaretinde bulunmamamızdaki temel sebep daha önce şehirde ilgimizi çeken her müzeyi gezmiş olmamızdı, ilk kez gidiyor olsam 1-2 müze de ziyaret ederdik yani.
Yukarıda anlattığımız sebeplerle şehirde “gezilecek yer” anlamında çok fazla yeni keşif yapmadık, ancak elbette birtakım aktivitelerde bulunduk, onları aşağıda anlatacağız. Siz yine de bir önceki Kopenhag gezi rehberimize de bi’ göz atarsınız, orada da daha turistik sayılabilecek ve aşağıda görmeyeceğiniz birçok şey mutlaka vardır çünkü. Ayrıca genel olarak kanal turuna çıkma, tekne kiralama vb. aktivitelerde bulunmak istiyor ya da genel olarak Kopenhag’da bulunabileceğiniz çeşitli aktivitelere bakınmak, bilet almak istiyorsanız şuraya göz atabilirsiniz, muhtemelen şu an aklınıza bile gelmeyen pek çok aktiviteyle karşılaşabilirsiniz, güzel şeyler çıkabiliyor.

*Bu gezide güzel havanın da bize verdiği gazla önceki gezilerimizde pek yapma fırsatımızın olmadığı bir şeyi yaptık ve aslında ne kadar güzel olduğunu yeni keşfettiğimiz Christianshavn bölgesinde bol bol vakit geçirdik, yürüyüş yaptık, sokaklarda kaybolduk, bu su kenarlarını değerlendirmeye yönelik şekillendirilmiş şehrin kanallarını dolaştık. Size de şöyle bir rota önerebiliriz; Şehrin hatta belki tüm İskandinavya’nın en turistik bölgesi güzeller güzeli Nyhavn’da şöyle bir yürüdükten sonra Inderhavnsbroen’in (hem yaya hem bisiklet trafiğine açık bir köprü) yaya bölümünden geçerek bu bölgeyi keşfedebilir, köprünün hemen ucundaki Broens Street Food’da bir şeyler atıştırma molası verebilir, Papirøen tarafına doğru yürüyerek tam uç noktada güneşlenen, yüzen insanlarla birlikte siz de Kopenhag’ın keyfini çıkarabilirsiniz. Daha soğuk havalarda gidecek olursanız da yine de bu bölge çok güzel manzaralar, görüntüler sunuyor, her halükarda bizce burada dolanın yani.

*Yukarıda söz ettiğimiz rotayı izledikten sonra tepe noktası harika görünen Church of Our Savior’ı da şöyle bir görerek Kopenhag’ın özerkliğini ilan etmiş enteresan bölgesi Christiania’ya gidip içeriyi dolaşabilirsiniz. Biz bir önceki ziyaretimize kıyasla burayı bayağı değişmiş gördük. Hatta öyle olunca girdik şöyle bi’ bakındık ve anladığımız kadarıyla Christiania ile ilgili şu yazımızda anlattığımız koşullarda bazı değişiklikler olmuş ve özellikle uyuşturucu satışı konusunda daha katı bir tutum sergilemeye karar vermişler. Yani 2017’de yazdığımız yazıdaki halinden eser yoktu ve çok daha sakin, “barışçıl” hissettiren bir ortam vardı, bakalım siz gittiğinizde de hala öyle mi olacak?

*Hava güzel olunca bol bol park, bağ bahçe değerlendirdik ve şu an tekrar Kopenhag’a gidecek olsak galiba ilk iş koşa koşa parklara geri dönerdik. Burada parklarda vakit geçirmek insana o kadar keyif veriyor ve bir yandan da öyle şiddetli bir “durumu kendi ülke koşullarımızla kıyaslama” durumuna dönüşüyor ki, bu kadar temel bir şeyden bile yoksun oluşumuza odaklanmadan orada anın tadını çıkarabilmenizi umut ediyoruz… Vakit geçirmekten en hoşlandığımız parklardan biri Ørstedsparken oldu, galiba öyle rastgele bi parka giriyoruz diye girdiğimiz parkın masallardan fırlamış gibi güzel çıkması sürprizinin de bunda etkisi olabilir. İçinde vakit geçirmek için Flindt & Ørsted adlı çok tatlı bir kafesi de var bu arada, aklınızda bulunsun.

*Sınırlı süreniz varsa ve tek bir park ziyareti hakkınız varsa ufak bir hile yaparak size 2 park birden ziyaret ettirelim bari? Ücretsiz olarak gezebileceğiniz (içindeki belli alanlar hariç) ve içinde yüzlerce türün bulunduğu, üstelik hepsinin isimlerini yanlarında görebileceğiniz Botanical Garden’ı dolaşarak başlangıç yapın ve oradan yürüyerek Kongens Have yani King’s Garden’a bağlanın. Hava güzelse burada çimlerde uzanabilir, yiyecek içecek bir şeyler kapıp aylaklık edebilir ya da en azından parkın içindeki kafelerden birinde oturarak insan gözlemleyebilirsiniz. Bir yaz gününde Kopenhag parklarında olmanın verdiği mutluluğu -ve kıskançlığı- hissedince neden bu kadar park övdüğümüzü bizce daha iyi anlayacaksınız.

*Normalde bir “gezilecek yer” olarak değil bir mekan olarak söz edip geçebileceğimiz La Banchina, yaz aylarında Kopenhag’a gidiyorsanız kendi başına bir aktiviteye dönüşüyor. Daha önceki Kopenhag gezisi sırasında Copenhagen Contemporary’e giderken bu bölgeden geçişimizde o kadar manyakça bir rüzgarla boğuşmuştuk ve o kadar üşümüştük ki “bir daha asla bu bölgeye ayak basmama” yeminleri bile etmiştik. Bu gezide aynı bölgeye gidip birden nerede olduğumun farkına varınca resmen şok oldum, çünkü yazın mükemmel bir noktaya dönüşüyormuş? Burayı eğer Kopenhag’ın tutarsız hava durumu koşulları size olanak tanırsa güneşli bir güne denk getirin, hatta Kopenhag’ın serin sularına girme cesaretiniz varsa içinize mayo giyin ve bir kuzey ülkesinde “yaz tatili” yapmanın tadını çıkarın. Eğer böyle bir niyetiniz yoksa da yeşillikler içindeki bahçesinde vakit geçirmek, bir şeyler yiyip içmek çok güzel bir yaz aktivitesi, bizce muttttlaka listenize alın, hatta mümkünse burada çok da fazla bir şey yemeden yürüyerek Reffen Street Food’a geçiş yapın.

*Kayak Bar’ın bulunduğu noktadan başlayarak Royal Danish Library’nin (içini de ücretsiz olarak görebilirsiniz bu arada, çok güzel bir mimarisi var) ve Danish Architecture Center’ın önünden geçecek şekilde su kenarından hoş bir yürüyüş rotası izleyebilirsiniz. Eğer yaz dönemi ise hava 22:00’den önce kararmayacağı için bu yürüyüşü akşam saatlerine bile denk getirebilirsiniz, dileriz siz de bizim gibi o pembe gün batımlarından birine denk gelirsiniz. Bir noktada müze gezmek isterseniz içlere, National Museum’ın olduğu yöne doğru girebilir, müze gezmeyecekseniz de şehrin en güzel sokaklarından biri olan Magstræde’ye doğru ilerleyebilirsiniz.

*Alışveriş yapmak istiyorsanız öncelikle bu aktiviteyi çok geç saatlere ötelememenizi öneririz. Çok geç saat derken hemen medeni ülke kafasına geçerek düşünün tabii, buranın alışveriş için çok geç saati 17:00 falan çünkü. O saatlerden itibaren çoğu yer (kahveciler falan da bu arada) kapatıp gidiyor, geriye sadece çok ana markalar kalıyor, onlar da maksimum 20:00’ye kadar diyelim. Alışveriş için Uniqlo, Urban Outfitters, Weekday, Muji, Arket, Ganni, &Other Stories, HAY House vb. ilginizi çekebilecek markalar genellikle Stroget Caddesi ve civarında sayılabilecek sokaklara yayılmış durumda. Biraz daha alternatif bir şeyler arıyorsanız ya da Kopenhag’da çok yaygın bir durum olan ikinci el/vintage alışverişi yapmak istiyorsanız Jægersborggade de ilginizi çekebilir. Bu civara kadar gitmişken Assistens Kirkegard’a da uğrayabilirsiniz bu arada. Burası aslında bir mezarlık, hatta Søren Kierkegaard ve Hans Christian Andersen’ın mezarları da burada. Ancak çoğu ülkedekinin aksine burası halkın vakit geçirdiği, koşuya çıktığı, çimlerinde oturduğu bir park gibi de kullanılıyor.
*İlk kez yolumuzun düştüğü Sankt Peders Stræde, Magstræde ile birlikte bizce şehrin en güzel sokaklarından biri, mümkünse bu civara da yolunuzu düşürün, zaten aşağıda size burada bulunan bir bakery de önereceğiz.

*Biz Kopenhag’ın en turistik aktivitelerinden biri olan Tivoli ziyaretini daha önce Noel pazarı döneminde gerçekleştirmiştik (instagram’daki sabit hikayelerimizden Christmas dönemini izleyebilirsiniz) ve bize kalırsa orayı ziyaret etmek için en iyi dönem Tivoli’deki Christmas Market’in kurulmuş olduğu Christmas dönemi. Ama özellikle şehre ilk kez gidiyorsanız belki yaz döneminde de olsa ziyaret etmek isteyebilirsiniz, Cuma-Cumartesi 00:00’ye kadar açık olduğunu hatırlatalım, Kopenhag standartları için iddialı……

Kopenhag Gezisi Notları: Kopenhag’da Yeme İçme / Sevdiğimiz Mekanlar
Kopenhag gezisi boyunca sizi en mutlu edecek şeylerden biri şehirde yiyecek ve restoran kalitesinin gerçekten de çok üst düzey olması. Yani rastgele bir şeyler denediğiniz bir yerde bile bir anda şahane bir şeyle karşılaşabiliyorsunuz, o yüzden not almadığınız ama dikkatinizi çeken yerlere bile şak diye girip bir şeyler yeme konusunda burada çok daha cesaretli davranabilirsiniz. Olumsuz diyebileceğimiz tarafı ise bizler için hatta dünyanın pek çok ülkesinden gelenler için şehirde yeme içmenin gerçekten de pahalı olması. Random bir Çarşamba günü saat 9:30 sularında 2 kişilik bir kahvaltıya aniden 50 Euro vermek zorunda olduğunu fark etmek insanı travmatize edebiliyor…. Bunu örnek olsun diye yazdım (abartmadım ama altını çizerim) tabii ki Bakery vb. yerlerden daha geçiştirmelik şeyler yemeyi falan da tercih edebilirsiniz, zaten onlarda da mükemmel şeyler yiyeceksiniz korkmayın…

*Bu Kopenhag gezisinde kişisel tarihimiz için önemli bir gelişme oldu, Kopenhag’daki, hatta dünyadaki en sevdiğimiz kahvecilerden biri olan Coffee Collective’den bile daha çok sevdiğimiz bir kahveci bulduk; La Cabra. Bizce kahveleri mükemmeldi, ama Coffee Collective de hala çok iyi, ona da mutlaka uğrayın. Bu ikili dışında Vesterbro tarafındaki Orsa Coffee ve Prolog Coffee de (hava güneşliyse Papiroen şubesinden kahve kapıp su kenarına gidin) gayet güzeldi, ayrıca aşağıda önereceğimiz bakery tarzı yerlerde de hep güzel kahve erişiminiz olacak, onlardan birinde de içebilirsiniz yani.

*Kopenhag’da en az bi’ 3 tane bakery/fırın ziyareti gerçekleştirmeden dönmenize asla izin veremeyiz, bizce Kopenhag bu konuda Paris’i falan bile sollamış durumda, gerçekten inanılmaz iyiler. Bu Kopenhag gezisi favorimizi anlatınca “siz iyice kafayı yediniz” diye düşüneceksiniz, evet tamam yedik ama bu olay onun bir örneği değil. Bakın lütfen Andersen & Maillard’da sandviç yiyin… Çırpılmış tereyağlı (az koydularsa uyarın ama ciddiyiz) ve Gammel Knas peynirli sandviç…. Evet gayet ciddiyiz dümdüz peynir ekmekten bahsediyoruz. Bu sadelikte bir peynirli sandviç yüksek ürün kalitesi neticesinde nasıl bu kadar nefis olabiliyor, dönüşte konuşalım. Bunun dışında Hart Bageri, Skt Peders Bageri (buranın cardamom bun’ı çok ünlü, ben şahsen içindeki bir baharat sebebiyle temizlik ürünü tadı alıyorum, ama o benim saçmalığım) Juno The Bakery ve Lille Bakery şehirde uğrayabileceğiz ve her biri şahane olan farklı farklı bakeryler, istediğinize gidin, hepsinden memnun ayrılacağınızı umuyoruz.

*Daha oturmalı, yumurtalı falan bir kahvaltı peşindeyseniz biz Studio X Kitchen’ı sevdik, özellikle ünlü bir yumurta tabakları var, mesela onu deneyebilirsiniz. Ayrıca yukarıda anlattığımız sandviçin tabağa koyulmuş bir başka versiyonu şekilde özetleyebileceğimiz, rye bread, peynir, mükemmel kıvamda bir yumurta ve tuzdan oluşan ve “peasant kahvaltısı” şakası yapmadan durmanın çok zor olduğu ama yine yüksek kalite ürünler sebebiyle bence müthiş olan klasik bir Danimarka kahvaltıları da var, bence ona da şans verebilirsiniz. (Ekmekler Juno the Bakery’nin, böylece oranın ürünlerini tatmış da olursunuz) Apotek 57, Sonny ve Kopenhag’ın en meşhur bu tarz mekanı diyebileceğimiz Atelier September’da da benzer içerikte şeyler yiyebilir, sabah olmazsa öğlen atıştırmasına da gidebilirsiniz.

*Eğer farklı mutfaklardan pek çok restoranın bir arada olduğu “food market” konseptini seviyorsanız Kopenhag’da yaşadınız, türlü türlü versiyonu var. Broens Street Food (bu su kenarında, yaza daha uygun) ve Torvelhallerne (bu kışa daha uygun ve evinize alışveriş de yapabilirsiniz) daha merkezi noktalarda kalıyorlar. Reffen Street Food ise biraz daha şehir dışında ama özellikle güneşli, güzel bir havada vakit geçirmenin en keyifli olduğu yer bizce burası. Bu gezide biz Reffen’i ilk kez ziyaret ettik ve gerçekten çok eğlenceli, festival gibi bir ortamı vardı. Kopenhag’da tüm şehrin su kenarlarını olabilecek en verimli şekilde değerlendirme üzerine kurulu oluşuna burada bir kez daha şahit oluyorsunuz. Üstelik bu tarz konseptlerde yemekler bir seviye daha tırt olabiliyor diye düşünerek beklentimiz düşük gitmemize rağmen yediğimiz burrito, burger ve sosisli (ulan ne pis şeyler yemişiz be) beklentilerimizin çok üstündeydi, umarız hep bu kalitededir, gerçi Kopenhag’da aksini düşünmek zor.

*Hazırsanız burger konuşalım, bu konuda çok net bir duruşumuz var, Gasoline Grill’ciyiz. Mümkünse Landgreven konumundaki şubesine gidiyorsunuz, Cheeseburger, patates, bira söylüyorsunuz ve keyfinize bakıyorsunuz. Abartılmış diyenleri evlerine dönüşte bir doktor ziyaretine gitmeye davet ediyoruz TAT DOKTORU ZİYARETİ…… Bir diğer ziyaret edebileceğiniz burgerci de POPL, dünyanın en ünlü ve en iyi restoranlarından biri kabul edilen “Noma’nın burgercisi” şanı sebebiyle fiyatlar bir burgerciye göre çılgın, ancak burger de gerçekten çok güzel. (patatesleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim) Şehirdeki bu her yere “Noma’nın bilmemnesi” dedikodusu çıkması bizi bir yandan çok güldürüyor, rastgele bir bar için bile hemen “Noma’nın çalışanları işten çıkınca buraya gidiyormuş” dedikodusu belirmiş, tam Kopenhag’a özgü bir durum gerçekten. Neyse, burası gerçekten Noma ile bağlantılı, ama biz hala Gasoline Grill’i daha çok seviyoruz, n’apalım, biz de böyleyiz……
*Zaten ünlü olan, Dua Lipa’nın da iyice ünlü ettiği Poulette’in sosyal medya ünlüsü tavuk burgerini deneyebilirsiniz, sadece çok geç gitmeyin çünkü bitebiliyor. Hemen yanında da oturup şarap içebileceğiniz hatta burgerinizi orada yemenin de sorun olmayacağı Pompette var. Olur da yer bulamazsanız yakınızda sayılabilecek Villette’e de geçebilirsiniz.

*Bi’ şeyler içmek için şehrin dünya çapındaki en ünlü butik bira üreticisi Mikkeller, bira içmek için başka bir alternatif mekan olarak Brus ve Bird, Jojo, Lille Bla gibi yerleri tercih edebilirsiniz. Özellikle güzel havalarda gidiyorsanız önerisi olarak en ısrarcı olacaklarımız ise size yukarıda anlattığımız La Banchina ve Kayak Bar. Kayak Bar’ın aslında çok büyük bir özelliği yok ancak hem lokaller tarafından seviliyor, hem su kenarında, hatta bir kısmının direkt su üstünde (valla ben o platformun üstünde sallanmaktan kusacaktım karaya çıktım yalan yok lol) olması güzel. Bizim burayı ekstra sevmemizin sebebi Kopenhag Caz Festivali konserlerinden birini burada izlemiş olmamız da olabilir, umarım bu taraflı bir yorum değildir ve her zaman aynı keyfi sunuyordur.

Kopenhag Gezisi Notları: Birtakım İpuçları
*Hava durumu konusunda Kopenhag hiç de tahmin edilebilir bir şehir değil, meteoroloji bilimi bu ülkede geçerliliğini korumuyor gibi bir şey resmen….. Hava durumuna bakıyorsunuz hiç yağmur yağmayacak gibi görünüyor, 3 dakika sonra belki hayatınızda denk geleceğiniz en çılgın yağmur başlıyor. O yüzden Kopenhag gezisi için yanınıza hava koşulları nasıl görünüyorsa görünsün ne olur ne olmaz bi’ şemsiye/yağmurluk alın.
*Eğer alışveriş yaptıysanız ve vergi iadesi alacaksanız havaalanına normalden birazcık daha erken gitmeyi değerlendirebilirsiniz çünkü sırası kalabalık olabiliyor. Bunu özellikle yazıyorum çünkü nedense ben Kopenhag’a o kadar da çok turist gitmiyordur ve bu kadar sistematik bir ülkede tax free sırası olmaz gibi saçma bi izlenime sahiptim, tamamen yanlış bir düşünceymiş…. Belki yaz dönemi diyedir, siz yine de şansa bırakmayın. Havaalanında Gasoline Grill var işiniz erken biterse son bi’ burger patlatıverirsiniz fena mı…
*Pek çok yerde nakit geçmiyor, yani yanınıza mutlaka kredi kartınız olsun, yoksa net bir şekilde sorun yaşarsınız. Bu arada para biriminin Euro değil Danimarka kronu olduğunu da hatırlatalım.
*Danimarka kültüründe bahşiş beklentisi yok, çok üst düzey bir servis aldığınızı düşünüp gönlünüzden kopmuyorsa bahşiş bırakmak durumunda değilsiniz yani.
*Bazı mekanlar çok alakasız günlerde kapalı olabiliyor, dolayısıyla mutlaka gitmeyi kafaya koyduğunuz yerlerin saatlerine/açık olduğu günlere şöyle bi’ bakmayı ihmal etmeyin.